26 Mart 2014 Çarşamba

KARAGÖZ VE HACİVAT / BURSA

KARAGÖZ VE HACİVAT

      Türk gölge oyunu olan Karagöz, son elli yılda büyük bir gerileme içine girmiş, neredeyse yok olma noktasına gelmişti. Günümüzde sadece ancak bir elin parmakları kadar sayabileceğimiz Karagöz sanatçılarının çabalarıyla, tekrar hayata döndürülmeye çalışılan Karagöz’e en büyük katkıyı da kuşkusuz Bursa yapmıştır.

       Bursa’da Karagöz mezarı ile hemen karşısında bulunan Karagöz Müzesi’nde sürekli sahnelenen gösterilerle, yüzlerce yıl sonra yeniden Bursa’da Karagöz canlandırıldı. Açılan kurslarla yeni Karagöz ustaları yetiştirildi. Türk gölge oyunu Karagöz, asırlar önce Bursa’dan doğup, tüm ülkemize yayılmıştı. Bir süredir öksüz ve ilgisiz kalan, bu nedenle neredeyse sadece bir anı olarak kalacağı bir anda, Bursa’da oluşturulan etkinliklerle adeta yeniden keşfedildi.



      2007 yılında Bursa Karagöz Müzesi 10 yılı geride bıraktı. 10. yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından müzeye dönüştürülen Karagöz Müzesi, karagöz sanatını yarınlara tüm pırıltısı ile ulaştırabilmek için yeni bir misyon üstlenmiştir. Modern müze anlayışı ile tekrar ele alınan Karagöz Müzesi’nde iki galeri bulunuyor. 1. galeride gölge oyununun tarihçesi panolar ile anlatılırken diğer galeride geleneksel tiyatronun duayenlerinden olan Sn Metin And’ın koleksiyonundan derlenen 61 parça orijinal Karagöz oyunu tasvirleri teşhir edilmektedir. Aynı galeride konuyla ilgili farklı üstatların koleksiyonlarına da yer verilerek koleksiyon zenginleştirilmeye çalışılmaktadır. Tasvirlerin yanı sıra bu galeri de Raif Kaplanoğlu’na ait Osmanlıca gazetelerde bulunan Karagöz-Hacivat karikatürleri ve çeşitli karagöz efemeraları bulunmaktadır. Ayrıca gelen talepler doğrultusunda geçici sergilere de yer verilmektedir. 2008 yılı içerisinde Karagöz Müzesi’nde bulunan geçici sergi salonunda 2 adet sergi açılmıştır.


KÖKENİ ; 
      17. yüzyılda son şeklini alan Karagöz gölge tiyatrosunun ne zaman Osmanlı topraklarına geldiğiyle ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşlerden bazıları şunlardır:[2]
  • Birinci görüşÇin'den Moğollar'a geçen bu gölge oyununu Türkler de Anadolu'ya göçerken beraberlerinde getirmişlerdir. Orta Asya’da çadırlarda oynatılan ve "Çadır Hayal" ya da "Kolkorçak" adı verilen bir tür kukla oyunu ile Karagöz oyunu arasında büyük benzerlikler vardır. "Kolkorçak" sözcüğü, Türkçe'de korçokkonçak gibi "çocuk" anlamına gelen yarım düzine kadar sözcükle çağrışım yapmaktadır.
  • İkinci görüş: Padişah Yavuz Sultan Selim'in 1517 yılında Mısır’ı ele geçirmesinden sonra bu ülkeden Anadolu'ya gelmiştir. Sultan Selim, Memluk Sultanı Tomanbay’ın asılışının canlandırıldığı gölge oyununu izlemiş ve çok beğenmiş. Sanatçıları İstanbul'a getirtmiş, bu sanatçılar da İstanbul'da başka sanatçıları yetiştirmişlerdir. En çok kabul gören görüş budur.
  • Üçüncü görüş: Anadolu'ya Cava Adalarından ve Hindistan’dan çingeneler eliyle getirilmiştir. Buna dayanak olarak çingenelerin Anadolu'ya geliş tarihleri ile Karagöz'ün geliş tarihinin çakışması gösterilmektedir. Ayrıca Karagöz oyunlarında rastlanan bazı çingene özellikleri de bu teoriyi desteklemektedir.
  • Dördüncü görüşYahudiler tarafından İspanya ve Portekiz’den getirilmiştir.

BÖLÜMLERİ ;
Türk Gölge tiyatrosu olarak bilinen Karagöz-Hacivat oyunları dört bölümden oluşur[5]. Bunlar:
  • I. Mukkaddime (Giriş, Öndeyiş veya Prolog): Bu başlangıç bölümünde kamıştan yapılmış Nareke adı verilen düdüğün çalınması eşliğinde göstermelik adı verilen ve genellikle bir ev ya da bitki benzeri bir manzara tasviri Küşteri Meydanı adı verilen perdenin aşağısından ağır ağır yukarıya doğru yükseltilir. Önce perdeye Hacivat gelir ve bir semai okuyarak Karagöz'ü davet eder. Karagöz de bu daveti kabul ederek Hacivat'la atışmaya başlarlar.
  • II. Muhavere (Söyleşi veya Atışma): Bu bölümde Hacivat'la Karagöz birbirlerine bilmeceler sorarlar. Başlarından geçen bir olayı ya da gördükleri bir düşü gerçekmiş gibi anlatırlar.
  • III. Fasıl (Oyun): Karagöz oyunlarının ana bölümü budur. Asıl konunun geliştiği bu bölümde oyunun konusuna göre diğer karakterler de oyuna dahil olurlar. Bu bölümün müzikleri arasında gazeller de önemli bir yer tutar. Karagöz’ü yaratan kişi olarak bilinen "Şeyh Küşteri"yi Pirleri olarak kabul eden Karagözcüler bu nedenle Karagöz perdesine de Küşteri Meydanı adını vermişlerdir. Perde gazellerinin hemen hepsinde de bu kişinin adını geçirirler. Örneğin “Hazret-i Sultan-i Orhan rahmetullah’tan beri/Yadigar-ı Şeyh Kuşteri becadır perdemiz” gibi.
  • IV. Bitiş (Final, Epilog): Çok kısa olan bu bölümde konu bitmiş, olaylar çözülmüştür. Hacivat'ın Karagöz'e hitaben “Yıktın perdeyi eyledin viran/Varayım sahibine haber vereyim heman” şeklindeki repliği duyulduğunda seyirciye oyunun bittiği ilan edilmiş olur. Diğer görüntüler perdeden çekilirken en sonunda çengi gelir müzik eşliğinde oynar.   
KARAKTERLERİ ;
"Karagöz ve Hacivat" oyunlarında, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan ve toplumun farklı sosyal ve ekonomik katmanlarından gelen tiplerle (kabadayılar, uyuşturucu müptelaları, özürlüler vb), İmparatorluk şemsiyesi altında yaşayan çeşitli milletleri temsil eden tiplemelerin (Yahudi, Rum, Arap, Acem, Arnavut vb.) hemen hepsi yer alır. Bu tiplemeler temsil ettikleri kitlenin en temel özellikleri (kılık, kıyafet, davranış biçimleri, şarkılar, danslar, maniler vb) ile ön plâna çıkarlar ve perdede göründükleri anda bu özellikleri (işaretleri) ile anında farkedilirler[3]. Bu tiplemeler ve temel özellikleri şunlardır:
  • "Karagöz": Saçsız başına “ışkırlak” adı verilen şapka giymektedir. Hiçbir zaman düzgün bir işi olmayan Karagöz eğitim almamıştır. Hacivat'ın ona bulduğu geçici işlerde çalışır. İçi dışı bir, olduğu gibi görünen, tepkilerini çabuk açığa vuran bir halk adamıdır. Halkın sağduyusunu temsil etmektedir. Merttir, cesurdur bu yüzden başı sürekli beladadır. Meraklı, patavatsız ve açık saçık konuşur. Bazen hile yaparak diğerlerini kandırmaya çalışır. Karısı ile sürekli didişir.
  • "Hacivat": Yukarıya doğru kıvrık sivri bir sakalı olan Hacivat, kurnaz, içten pazarlıklı bir tiptir. Eğitim almış olduğu bellidir ve her konuda iyi kötü bilgi sahibidir. Herkesin nabzına göre şerbet verir. Karagöze göre daha kültürlü, aklı başında ve güvenilir bir tiptir. Arapça ve Farsça sözcükleri sıkça araya sokuşturduğu süslü bir dille konuşur. Bu nedenle Karagöz onun dediklerini çoğu zaman anlamaz ya da anlamazlıktan gelir. Oyunlardaki gülütler genelde bu söz oyunlarına ve yanlış anlaşılmalara dayanır.
  • "Çelebi": İstanbul lehçesiyle konuşan kibar aile çocuğudur. Ailesinden kalan mirasla geçinir. İyi giyinip, güzel konuşur. Şiir okumasını sever.
  • "Tiryaki": Uyuşturucu müptelası bir işsizdir. Bu nedenle hep uyuklar. Tütün, nargile, kahve, gibi keyif verici maddelere de düşkündür.
  • "Beberuhi": Diğer adları “Altı kulaç” ve “pisbop”tur. Yılışık ve yaygaracı olan bu karakter hızlı hızlı konuşur, işi gürültüye getirir, sık sık ağlar.
  • "Kayserili": Asıl adı Mayısoğlu olan karakter, Kayserili şivesiyle konuşur ve genellikle bakkal veya pastırmacı olarak perdede gözükür. Bir işareti de kolundaki yumurta sepetidir.
  • "Kastamonulu": Asıl adı “Himmet Dayı” veya “Himmet Ağa” olan bu iri yarı adamın mesleği odunculuktur ve işareti elindeki baltasıdır. Kaba saba bir adamdır ve Kastamonu şivesiyle konuşur.
  • "Laz": Tipik işareti elinde taşıdığı kemençedir. Hızlı konuşur, kimseye konuşma fırsatı vermez, çabuk öfkelenir, çabuk sakinleşir.
  • "Kürt"": Genellikle hamallık ya da bekçilik yapar, şiveli konuşur.
  • "Acem"" (Püser, Nöker): Ya İran’dan ya da Azerbaycan’dan gelmiştir. Mesleği genelde halıcılık, antikacılık ya da tefeciliktir. Bu zengin tip eğlenceye düşkündür ve etrafına para saçar.
  • "Arap": İki farklı türü vardır, ya “Ak Arap” veya “Kara Arap” olarak perdede gözükür. Çoğunlukla halayık, uşak veya deveci rolündedir. Kına, kahve, fıstık satar. Ak Arap'ın diğer adları: Hacı Fitil, Hacı Kandil, Hacı Şamandıra'dır.
  • "Arnavut" (Mestan Ağa, Bayram Ağa, Celo Ağa, Recep Ağa, Şaban Ağa, Ramazan Ağa): Bahçıvan, ciğerci, celep, korucu veya bozacı rolündedir. Cahil cesareti vardır. Çabuk öfkelenip hemen silahına davranır, bir kabadayı gibi davranır fakat sıkıyı görünce kaçar.
  • "Rumelili" ("Muhacir"): Trakya şivesiyle konuşan ve adı çoğunlukla “Hüsmen Ağa” olan bu tip perdeye pehlivan ve arabacı olarak gelir. Güreşte yenilince mızıkçılık eder.
  • "Yahudi" ("Çıfıt"): Korkak, yaygaracı ve geveze olan bu karakter eskici, sarraf veya tefeci olarak perdede gözükür. İnatçı ve pazarlıkçıdır.
  • "Frenk" ("Rum") : Türkçe kelimelerin arasında sıklıkla Rumca kelimeler sarfeder. Mesleği çoğunlukla doktor, meyhaneci, terzi ya da tacirdir.
  • "Ermeni": Müzik ve şiire düşkündür. Mesleği ya kuyumculuk ya da lağımcılıktır.
  • "Çerkez": Başında kalpak ve belinde kılıç vardır.
  • "Tuzsuz": Bu kabadayı tiplemesinin asıl adı "Tuzsuz Deli Bekir"dir. Kaba kuvvetine güvenir ve etrafındakile sürekli çatar, gözdağı verir. Her an kavga çıkarmaya hazırdır.
  • "Matiz": Rumca'da matiz sarhoş anlamına gelir. Elinde sürekli olarak şarap şişesi bulunan Matiz tasviri, sarhoş, külhanbeyi vb tipleriyle yaklaşık olarak aynıdır.
  • "Zeybek":Adaletsizliğe, haksızlığa ve zulme uğrayanları korumak için halkın içinden çıkarak başkaldıran silahlı bir halk kahramanıdır. Eşkiyaya karşılık olarak da kullanılmaktadır.
  • "Zenneler": Oyunun temasına göre farklı farklı rollerde gözükürler. Genelde az konuşurlar. Zenne Karagöz'ün karısı rolündeyse perdede gözükmez sadece sesi duyulur.
  • "Çengi": Genelde oyunun sonunda ortaya çıkıp oynayan bu karakterin adı genelde “çengi kız” veya “Afet”tir.
  • "Cazu": Uçmak ve insanları farklı kılıklara sokmak gibi doğaüstü yetenekleri olan yaratıklardır. Bir ejderin veya bir küpün üzerine binmişlerdir ve ellerinde yılan şeklinde kamçıları vardır.
  • "Cin": Bir diğer doğaüstü bir yaratıktır.
Bunların dışında Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde yaşamış her türlü tip perdede yerini almıştır. Bunlardan bazıları: "Rum", "Çingene" "Külhancı", "Pişekâr", "Kavuklu", "Kilci", "Tulumbacılar", "Bekçi", "İmam", "Haham", "Doktor", "Sünnetçi", "Bolulu Aşçı", "Hokkabaz", "Soytarı", "Curcunabazlar", "Köçek", "Cambaz", "Ayvaz Serkis", "Denyo", "Aşık Hasan", "İskele Kâhyası", "Seymenler", "Deliler", "Dansöz", "Bok Ana", "Hımhım", "Kekeme", "Fahişe", "Hermafrodit", "Canan" , "Ferhat", "Tahir", "Yaşar (Karagöz'ün oğlu"), "Sivrikoz" (Hacivat'ın oğlu), Hacivat'ın kızı, Sirin'in annesi, Zühre'nin babası vb.[4]

3 yorum:


  1. KARAGÖZ İLE HACİVAT: PARAYI KİM BULDU
    Karagöz iş bulur. Yedi gün çalışır ve ilk haftalığını alır. Akşamüstü evine dönerken haftalığını kaybeder. Geldiği yoldan geriye döner ve düşürdüğü paralarını aramaya başlar. Diğer yandan da söylenmektedir: " Paracıklarım, paracıklarım, gitti paracıklarım. Keşke paralarım cebimde dursaydı da ben kaybolsaydım. "
    Aynı saatte evine dönmekte olan Hacivat Karagöz'le karşılaşır.
    Hacivat: " Hayrola Karagözüm, yanımdan geçersin beni görmezsin. Paracıklarım dersin. Para mı kaybettin? "
    Karagöz: " Hiç sorma Hacivat. Haftalık almıştım, onu kaybettim. "
    Hacivat: " Bir gören, bir bulan yok mu? "
    Karagöz: " Dört gören, beş bulan var. Canımı sıkma, canını yakarım. "
    Hacivat: " Aman Karagözüm kızma. Para kaybedince ararsın bulamazsan, kadıya gidersin. "
    Karagöz: " Hı. "
    Hacivat: " Para kaybettin, aradın bulamadın, ne yaparsın? Kadıya gidersin. "
    Karagöz: " Demek paramı kadı bulmuş. "
    Hacivat: " Kadının para falan bulduğu yok. Parayı bulan kadıya bırakır. Kaybeden kadıya gider. Para kadıdaysa parasını alır. "
    Karagöz: " Ya para kadıda yoksa. "
    Hacivat: " O zaman avcunu yalar. "
    Karagöz: " Yani şimdi avcumu yalarsam param bulunur mu? "
    Hacivat: " Nereni yalarsan yala paran bulunmaz. "
    Karagöz: " Ne yapmak gerekir? "
    Hacivat: " Kadıya gitmek gerekir. Buyur Karagözüm, önden sen yürü. "
    Karagöz: " Önden ben yürümem, yan yana gidelim. "
    Hacivat ile Karagöz kadıya giderler. Yolda para bulan birisi parayı getirip kadıya teslim etmiştir. Fakat paranın sahibinin kim olduğunu bilmemektedir. Karagöz'ün haftalığını kaybettiğini öğrenen Hacivat onu kadıya yönlendirir, çünkü Karagöz'ün kaybettiği parayı bulan Hacivat'tır.

    YanıtlaSil

  2. KARAGÖZ İLE HACİVAT: TUZSUZ DELİ BEKİR
    Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır. Ramazan ayının birinci günüdür.
    Hacivat: " Ramazan-ı şerifler hayrolsun Karagözüm. "
    Karagöz: " Sen ne diyorsun Hacivat? Ramazan'la şerif neden kaybolsun? "
    Hacivat: " Ramazan-ı şerifler hayrolsun. Hayırlı ramazanlar. "
    Derdi dağlardan büyük olan Karagöz Hacivat'ın ne dediğini yine anlayamaz: " Ramazanların tarlası mı? Ne bileyim nerededir? "
    Hacivat: " Yani oruç ayına girdik Karagözüm. "
    Karagöz: " Hı. "
    Hacivat: " Oruçlu musun Karagözüm? Gece sahura kalktın mı? "
    Karagöz: " Gece sabaha kadar uyuyamadım. Bir aralık dalmışım. Kötü bir rüya gördüm. Adamın biri, beni kesiyordu. "
    Hacivat: " Hayrolsun diyecektim. Ama böyle rüyanın hayrı olmaz ki. "
    Karagöz: " Hayri'yi rüyanda mı gördün? "
    Karagözün hey heylerde olduğunu anlayan Hacivat hey heylere hay hay der geçer.
    Hacivat: " Karagözüm, rüyanda seni kim kesiyordu? "
    Karagöz: " Adamın biri. "
    Hacivat: De hadi Karagözüm. Ağzımdan laf çıkmaz bilirsin. "
    Karagöz: " Şu Tuzsuz Deli Bekir. Rüyama kadar girdi. "
    Hacivat: " Ne demek rüyama kadar girdi? Gerçek hayatta da mı keskinleri oynadı? "
    Karagöz anlatmaya başlar: " Yazın bir ara işsizdim. Tuzsuz'dan borç almıştım, ödeyemedim. İkidir gelir kapıyı tekmeler, açmadım diye kızar bağırır. Yolda önüme çıktı, kaçtım, kurtuldum. "
    Hacivat: " Eee sonra ne oldu? "
    Karagöz: " Dün çıkmaz sokakta kıstırdı beni. Hani para dedi. Bıçağını çıkardı, ileri geri salladı. Bir böbrekten, bir ciğerden dedi. "
    Hacivat: " Elinden nasıl kurtuldun? "
    Karagöz: " Yarın söz, paranı vermezsem bildiğin gibi yap dedim. "
    Hacivat: " O ne dedi? "
    Karagöz: " Parça mı olsun, kuşbaşı mı dedi. "
    Hacivat: " Karagözüm, senin borcun ne kadardı? "
    Karagöz borcunu söyler. Hacivat, Karagöz'ün borcunu son kuruşuna kadar eline sayar. Karagöz buna çok sevinir. Daha sonra evinin yolunu tutar. Tahmini doğrudur. Tuzsuz Deli Bekir, elinde bıçağı, kapının önünde bağırıp çağırmaktadır. Karagöz, Bekir Efendi deyip paraları gösterince Tuzsuz bıçaklı elini arkasına saklar: " Vay Karagöz, borcunu getirdin galiba. "
    Karagöz: " Evet, borcum, al say, hepsi tamamdır. "
    Tuzsuz parayı sayar: " Evet, tamam, der, borç morç kalmadı. "
    Karagöz: " Bir daha senden borç almam. Bu son olsun. "
    Tuzsuz: " Vay köfte vay, bir de haklı çıkarsın ha. Ben de sana borç verirsem elim bıçak tutamasın. " der ve bıçağını çıkarır. Karagöz eve kaçar. Kapıyı sürgüler. Kapının önünde nara atan, tehditler savuran Tuzsuz Deli Bekir daha sonra evin önünden uzaklaşır. Böylelikle Karagöz kurtulur.

    Yazan: Serdar Yıldırım

    YanıtlaSil

  3. KARAGÖZ İLE HACİVAT: AYAKLI KÜTÜPHANE
    Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır.
    Karagöz: "Hacivat, evi taşımışsın? "
    Hacivat: " Doğru taşıdım. "
    Karagöz: " Nereye taşıdın? "
    Hacivat: " Şu kilisenin beş ev yukarısına. "
    Karagöz: " Kilis'e mi taşındın? "
    Hacivat: " Kilis demedim Karagözüm. Kilise dedim. "
    Karagöz: " Kilis'e taşındığına göre Konya'yı görmüşsündür. "
    Hacivat: " Konya da nereden çıktı? "
    Karagöz: " Kilis'e giderken kervan Konya'dan geçer. "
    Hacivat: " Ne Konya'sı, ne kervanı? "
    Karagöz: " Mervan dayım Konya'da otururdu. Çocukken gitmiştik. "
    Hacivat: " Dayının adı Mervan mıydı? "
    Karagöz: " Van daha ileride Acem sınırında. "
    Hacivat: " Eee? "
    Karagöz: " Orada bir göl varmış. Deniz kadar büyükmüş. "
    Hacivat: " Göl deniz kadar büyük olur mu? Deniz gölden büyüktür. "
    Karagöz: " Marmara Denizi, Ege Denizi. "
    Hacivat: " .... "
    Karagöz: " Karadeniz, Akdeniz. "
    Hacivat: " Bunları niye sayıyorsun? "
    Karagöz: " Saymayı bilirim, bir, iki, üç. "
    Hacivat: " Sonra. "
    Karagöz: " Üç, iki, bir. "
    Hacivat: " Sonrası yok mu? Sen kaça kadar okudun? "
    Karagöz: " Üçe kadar. Matematikte birinciydim. "
    Hacivat: " Belli, sondan birinci. "
    Karagöz: " Okumam da iyidir. "
    Hacivat: " Şu dükkanın levhasını oku bakalım. "
    Karagöz: " Kem küm. "
    Hacivat: " Sonra. "
    Karagöz: " Ham hum. "
    Hacivat: " Senin neden üçe gidemediğin belli. "
    Karagöz: " Üçe gidecektim ama evden göndermediler. "
    Hacivat: " Neden? "
    Karagöz: " Çok şey öğrenmiştim, beynim dolmuştu. "
    Hacivat: " Yapma ya? "
    Karagöz: " Bana ayaklı kütüphane diyorlardı. "
    Hacivat: " Ayaklı kütüphane ha? "
    Karagöz: " Sen de bir şey bilmiyorsun Hacivat? Sen kaça kadar okudun? "
    Hacivat: " Beşi bitirdim. "
    Karagöz: " Beşi mi? Ben senden çok okumuşum. "
    Hacivat: " Vay vay! Üç mü büyük, beş mi? "
    Karagöz: " Sen de amma cahilsin be Hacivat. Tabi ki üç büyük. "

    Yazan: Serdar Yıldırım

    YanıtlaSil